Uzaklarda gezinmeye devam… Şimdi de Uzakdoğu’nun kalbine, Hong Kong’a doğru yola çıkıyoruz… Bu şehir Uzakdoğu ile Batı’nın bir harmanı adeta. Uzun yıllar İngiliz sömürgesi altında kalan bu ışıl ışıl Çin şehrini görmek için işte size 5 neden…
Batı kültürünün Doğu’da biraz da ite kaka kendini kabul ettirmesinin enteresan bir tezahürüdür aslında Hong Kong. 19. yy’ın sonundan 1997 yılına kadar bir İngiliz sömürgesi olarak yaşadı kent. Sadece bir ara, 2. Dünya Savaşı’nda kısa da sürse Japon hakimiyeti altına girmiş ama çok geçmeden İngilizler hükmünü sürmeye devam etmiş. “Bugün durum nasıl?” derseniz; Hong Kong, iç işlerinde serbest, dış işlerinde Çin’e bağlı bir şehir devlet, dünyanın en zengin serbest bölgelerinden biri.
Hong Kong tek bir kara parçasından oluşmuyor. Kawloon, Victoria, Hong Kong adası ve Aberdeen bölgelerinin oluşturduğu bölgelerin bütünü dünyada Hong Kong olarak anılıyor. Bu dört bölge arası geçiş ise tünellerle sağlanıyor. Deniz ulaşımı da oldukça yaygın elbette. Bu bölgede denizin altından geçen üç adet, dağların ortasından geçen toplam 10 adet tünel ya da köprü var. Burası gökdelenlerin, tapınakların, doğanın iç içe olduğu, “dünyanın kalbinin attığı” desek çok da abartmamış olacağım bu özel coğrafyayı öne çıkan bazı özellikleriyle keşfedelim. Bir şehrin ruhunu anlamanın en iyi yolu bana kalırsa sokaklarında gezmek. Ancak böyle bir tura başlamadan önce şehri kuşbakışı gören hangi nokta varsa, bu o şehrin yüksekliği ile ünlenmiş bir binası da olabilir bir tepesi de, oradan şöyle bir seyreylemek neyin içine dalıp gideceğinizi bilmek açısından keyifli bir ilk adım oluyor. Bunun için Hong Kong’da harika bir tepe var. Zaten buranın en önemli ve özel bölgelerinden biri burası: Victoria Tepesi…
Victoria Tepesi
Bu tepe, kelimenin tam anlamıyla eşi bulunmayan bir manzara sunuyor. Victoria, 552 metre yükseklikte. Bulunduğu yer, Hong Kong adası ve buradan Kawloon, Victoria Limanı ve kentin yemyeşil alanları görülebiliyor. The Peak olarak da isimlendirilen ve turistlerin gözdesi olan bu tepeye teleferik ile çıkmak mümkün.
268 basamak sonra Buddha
Lantau Adası’nda açık havada yer alan, dünyanın en uzun Buddha heykeli yer alıyor. Bronzdan yapılmış heykele 268 basamak çıktıktan sonra yakından bakmak mümkün. Bazılarıysa heykeli uzaktan daha etkileyici ve seyretmeye değer buluyor. Ayrıca Sheung Wan’da, Man Mo adlı kentin en eski tapınağı yer alıyor.
Gerçek gökdelen diye buna derim!
Hong Kong’un uzun süre İngiliz sömürgesinde kalmasının en önemli izdüşümlerinden biri, şehrin dünyanın en önemli finans merkezlerinden biri haline gelmesi. Hong Kong’da aslında gökdelenler yapmak için elverişli bir coğrafya yok çünkü denizin bittiği yerde yüksek dağlarla kara başlıyor. Bu da denizin doldurularak kentleşmenin oluşmasına neden olmuş. Aslında bu çözüm bir taraftan karada yeşilin korunmasını da sağlamış. Yapıldığı 1979-1985 yılları arasında şehrin en yükseği kabul edilen 179 m yükseklikteki Hong Kong & Shanghai Bank artık diğerlerinin yanında oldukça küçük kalıyor. 415 m ile Hong Kong’un en yükseği, Two International Finance Centre (2 IFC) sayılabilir. Geceleri ise gökdelenlerden yapılan ışık gösterileri görmeye değer…
Etkileyici binalar var ama parklar da var…
Hong Kong’da göz alıcı taş yapıların yanı sıra yeşil alanlar ve parklar da hatırı sayılır derecede çok. Hatta Aberdeen’deki Okyanus Parkı Asya’nın en ünlülerinden. Burada Güney Çin Denizi’nin muhteşem manzarasının da tadını çıkarmak mümkün. Victoria Parkı da yine mutlaka gidilmesi gereken parklardan.
Uzakdoğu’nun enfes tatları
Deniz mahsulleri Hong Kong mutfağında başrolde. Çünkü burası bir ada şehir. Burada farklı konseptlerde 9.000’den fazla restoranın olduğu belirtiliyor. Hong Kong’a kadar yol almışken mutlaka Asya mutfağını ve Çin, İngiliz, Hong Kong tarzı çayları deneyin.
Bir Doğu şehrinin Batı ile güzel bir harmanı Hong Kong. Dünyanın “en uzak merkezi”. Bu özel ve canlı şehri bir gün görmenizi dilerim.